www.maral.ideaboard.net
www.maral.ideaboard.net
www.maral.ideaboard.net
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaKapı*Latest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
En son konular
» Asena Bozkurt Azerbaycan Bayragi Bayrak Ayyildiz Resimleri
Biz Ne İstediğimizi Biliyoruz  (H. Nihal ATSIZ) I_icon_minitimeC.tesi Ekim 03, 2015 12:31 pm tarafından AyMaRaLCaN

» Sedef Güneş Yanımda Sen Olmayınca
Biz Ne İstediğimizi Biliyoruz  (H. Nihal ATSIZ) I_icon_minitimePtsi Mayıs 04, 2015 2:23 pm tarafından AyMaRaLCaN

» BEDAVA SITELERIN SORUNU BITMEZ NEYSE...
Biz Ne İstediğimizi Biliyoruz  (H. Nihal ATSIZ) I_icon_minitimeSalı Nis. 21, 2015 11:15 am tarafından AyMaRaLCaN

» Yıldırım Yıldızdoğan Asenam
Biz Ne İstediğimizi Biliyoruz  (H. Nihal ATSIZ) I_icon_minitimeSalı Nis. 21, 2015 11:10 am tarafından AyMaRaLCaN

» Ahmet Şafak Türk Milletine Mektup 2014 Genç Türk Haykırış
Biz Ne İstediğimizi Biliyoruz  (H. Nihal ATSIZ) I_icon_minitimeSalı Nis. 21, 2015 11:07 am tarafından AyMaRaLCaN

» Ahmet Şafak Sevdalı Çocuklar Marşı 2014..GENCTÜRK HAYKIRIS.
Biz Ne İstediğimizi Biliyoruz  (H. Nihal ATSIZ) I_icon_minitimeSalı Nis. 21, 2015 11:06 am tarafından AyMaRaLCaN

» Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Biz Ne İstediğimizi Biliyoruz  (H. Nihal ATSIZ) I_icon_minitimeSalı Nis. 21, 2015 11:04 am tarafından AyMaRaLCaN

» Grup As - Sabret Sevdam
Biz Ne İstediğimizi Biliyoruz  (H. Nihal ATSIZ) I_icon_minitimeSalı Nis. 21, 2015 11:02 am tarafından AyMaRaLCaN

» DUR GİTME...
Biz Ne İstediğimizi Biliyoruz  (H. Nihal ATSIZ) I_icon_minitimeSalı Nis. 21, 2015 11:00 am tarafından AyMaRaLCaN

En bakılan konular
Asena Bozkurt Azerbaycan Bayragi Bayrak Ayyildiz Resimleri
Anlamli Sözler Arsivi Özlü Sözlü Resimli Harika Süper Sözler.
Komik Yazılı Resimler
ÜLKÜCÜ DERLER BIZE
Genç Türk Haykırış
kafkas resimleri
Ayyildiz Üc Hilal Gifleri
Azerbaycan atasözleri
YAKARIM ŞU DÜNYAYI DA TEK TÜRKÜ EZDİRMEM Reis Abdullah ÇATLI'
REHBER KURAN HEDEF TURAN
Similar topics
Kimler hatta?
Toplam 63 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 63 Misafir

Yok

Sitede bugüne kadar en çok 182 kişi Perş. Eyl. 19, 2024 1:45 pm tarihinde online oldu.
Tarıyıcı
 Kapı
 Indeks
 Üye Listesi
 Profil
 SSS
 Arama

 

 Biz Ne İstediğimizi Biliyoruz (H. Nihal ATSIZ)

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Turk Ay yildiz
Admin
Turk Ay yildiz


Mesaj Sayısı : 1545
Tecrübe Puani : 2953
Aldigi Tesekkürler : 58
Kayıt tarihi : 31/12/13

Biz Ne İstediğimizi Biliyoruz  (H. Nihal ATSIZ) Empty
MesajKonu: Biz Ne İstediğimizi Biliyoruz (H. Nihal ATSIZ)   Biz Ne İstediğimizi Biliyoruz  (H. Nihal ATSIZ) I_icon_minitimeC.tesi Ocak 04, 2014 5:50 pm

Biz Ne İstediğimizi Biliyoruz


(H. Nihal ATSIZ)


Ne istediğini bilmeyen yani programsız, plânsız olan insan gibi ne istediğini bilmeyen milletin de güçlükler, başarısızlıklar ve bozgunlarla karşılaşacağı muhakkaktır. Hele günümüzde milletlerin dörder veya beşer yıllık plânlarla kalkınma ve güçlenme savaşı yaptıkları bir sırada ne istediğini bilmenin, şuurunu kaybetmekle eşit bir felâket olduğu meydandadır.


Tabiî, plân ve program derken, kalkınma derken, bunun yalnız maddî yönünü kastetmiyoruz. Ülküsüz maddecilik insanları hayvanlığa götüreceği için, kalkınmanın manevî tarafını da birlikte ele alıyoruz.


Milletimiz tarih boyunca plânlı, istekli ve ülkülü yaşamış, ülkü olarak büyük devlet, yasa düzeni ve cihan hâkimiyeti fikirlerini benimsemiştir. Yalnız Orta Asya’da yaşadığımız çağlarda Mançurya ile Hazar Denizi arasındaki bölgeyi tek yasa altında birleştirip düzen kurmak Türk’lerin değişmez amaçlarıydı. Bu sınırlarda ileri gitme ve geri kalma olsa da cihana hâkim olmak düşüncesinde hiçbir değişiklik olmazdı.


Selçuklular’la birlikte Önasya’nın alınmasından sonra ise hedefler değişmiş, eski cihan hâkimiyeti ve büyük devlet düşüncesi Kızılelma adını almıştı. Osmanlı fütûhatının nasıl büyük bir devlet plânına dayandığı gittikçe daha çok gün ışığına çıkmaktadır.


Bundan ne kazandık diye sorulabilir.


Tarihin diri ve yiğit milleti olduk. Azlık olmamıza rağmen çokluklara hükmederek büyük devlet kurduk. Büyük devletin tabiî sonucu olarak büyük kültür ve medeniyetler yarattık. Yüzyıllarca, dünyanın geniş bir bölgesinde düzen kurup yasanın hâkimiyetini sağladık. Savunmaya geçtiğimiz bu geniş toprakları bir hattan bir hatta koruyarak yok olup tarihten silinmeyi önlemiş olduk. Dahası ne?


Ne kazandık diye sorunca her nesneye bir kulp takmak mümkündür. O zaman da sorulabilir: Eski Yunan medeniyeti oldu da ne oldu? Bugünkü teknik ilerlemeye Yunan felsefesinin ve sanatının ne etkisi olmuştur? İnsanlar nasıl olsa bu seviyeye olaşacaklardı.


Fakat bu düşünce temelinden sakattır. Bir milletin bin yılda on yıl yüksek yaşaması bir kazanç ve övünçtür.


Günümüzde ise Türk milleti plânsızlığın, ülküsüzlüğün dağınıklığı içindedir. Uygulanmakta olan beş yıllık plânlar işin yalnız maddî tarafına aittir. Kalkınma düşüncesi millî bir ülküyle mânâlandırılmadıkça kısır kalmaya mahkûmdur.


Beşer yıllık üç plânın da yüzde yüz başarı ile sonuçlandırıldığını kabul etsek bile; bu kalkınmış, İsveç seviyesine çıkmış memleketin, eğer bir millî ülküsü yoksa, geleceğine güvenle bakılabilir mi?


Zengin kültürlü ve sağlam yapılı olduğu halde, hayatta isteği kalmamış olduğu için intihar eden insanlar gibi, gayesiz milletlerde ölüme mahkûm değil midir?


Türk milletinin ülküden yoksun olduğu sık sık söylenmekte ve bunun açlığı, millî başarısızlığa uğradığımız zamanlarda daha çok duyulmaktadır. Kıbrıs konusunda, Birleşmiş Milletlerdeki son başarısızlık sırasında Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in gazetelere geçen bir sözü çok ilgi çekicidir. O zaman Gürsel: “Yunanlılar Kıbrıs’ı, Bulgarlar Trakya’yı, Ruslar Kars’ı istiyorlar. Biz ne istediğimizi bilmiyoruz” demişti.


Buradaki “biz” zamiri şüphesiz Türkiye’nin resmî çevreleri, resmî sorumluları anlamında kullanılmıştır ve bu sorumlular cidden ne istediklerini bilmemektedir. Çünkü millî program yoktur. Siyaset bilgisi onlara göre “idare-i maslahat” tır. En büyük zekâ, köylü kurnazlığı ile karşısındakini kısa bir süre için aldatabilmektir. Bir tehlikeyi iki yıl üç yıl geriye atmak bir zaferdir.


Oysa ki Türkiye’de ne istediğini bilen bir zümre vardır. Bu zümre Türkçülerdir ve bütün Türklerin tek devlet halinde birleşmesini istedikleri için, yerine ve zamanına göre maceracılık, emperyalistlik, faşistlik ve kafatasçılıkla suçlanmaktadırlar.


Küçük ve zayıf Yunanistan kurulduğu günden beri Megalo İdea yani Bizans İmparatorluğunun diriltilmesi düşüncesinin ardında koşarken, dağınık ve geri Arap İran Körfezinden Atlas Denizine kadar Arap Birliği isteğinin arkasında iken, Afrika’nın yeni çelimsiz devletleri kendilerine göre birer dış hedef gözetirken, geçmişin nice büyüklerinin mirasçısı olan Türk milleti millî bir ülkü gütmekten alıkonuyor ve bunu dış düşmanlar değil, Türk aydını olarak bilinen bir güruh yapıyor.


Bu uyuşuk güruh siyasî bir paratoner olan “yurtta barış, cihanda barış” formülünü bir hayat prensibi diye benimsemek istiyor.


Peki ama senin dışarıda gözün yok diye başkalarının sende gözü olmayacak mı sanıyorsun budala? İşte örnekleri ortada: Sen uyuşuk uyuşuk oturduğun için, milletine dış hedef göstermediğin için başkaları seni dış hedef gösteriyor ve Kıbrıs’tan sonra sıranın İmroz’a, İstanbul’a ve Ege’ye geleceğini açıkça söylemekten çekinmiyor.


Türkçüler, millî ülkünün temsilcisi olan kimselerdir. Bu türlü temsilcilikler demokratik seçimle değil, düşünceyi ileri sürmekle, onu savunmakla, uğrunda fedakârlığa, hatta belâya katlanmakla elde edilir. Bu temsilcilerin vergi kaçıran tüccarla, yalan söyleyen politikacı ile, satılık kalem sahipleriyle bir tutulmaya tahammülleri yoktur.


Türkçülere: “ Milliyetçilik sizin tekelinizde mi ” diye sık sık sorulmuştur. Elbette öyledir. Herkes milliyetçi olsaydı, Türkiye bugünkü güç şartlar içinde bocalamazdı. Parti kavgaları, sınıf düşmanlıkları, kazanç ve kâr davaları tabiidir ki milliyetçilik olamaz. Bunlar bir milleti ancak batmaya götürür. Hele kelime kavramlarının alabildiğine kötüye kullanıldığı çağımızda, Türkçülük düşmanlarının “biz Türkçüler” diye yazı yazdığı, Moskova uşaklarının milliyetçilikten dem vurduğu günümüzde Türkçülük elbette küçük bir zümrenin tekelinde olacak ve Türkçülük olunca da en normal sonuç olarak ister istemez ırkçılığa gidecektir. Bu ırkçılık bir takım şarlatan maskaraların ileri sürdüğü gibi kafa ölçmek, kan tahlil etmek, yedi ata saymakla ilgili değildir. Irkçılık kan ve ırka dayanmakla beraber Türklük şuurunda olmak, yabancı bir ırkın şuuruna sahip çıkmamak davasıdır.


Türkçülerin iç davası olan ırkçılık, Türkiye’nin kaderine Türklerin hâkim olması, kilit noktalarında Türklerin bulunması ilkesidir. Birinci Cihan Savaşında Osmanlı ordusundaki Arap ırkından subayların nasıl ihanet ettiğini okumak, o savaşlarda bulunanlardan dinlemek aklı başında olanlar için ebediyen unutulmayacak bir derstir. Balkan Savaşında Arnavutların, Cihan Savaşında Arapların topyekûn ihanetini gördükten sonra ve Arapların Türkiye’den bir Hatay isteği varken Türkiye’nin yerli Fellâhlarını Harp Okuluna alarak subay yetiştirmek, Mülkiyeden çıkararak vali yapmak, parti listelerinden mebus seçerek Bakanlığa getirmek doğru mudur, değil midir?


Bugün Türkiye’de bir Kürtlük ve Kürtçülük akımı varken ve bunlar sıkı yönetim mahkemelerine kadar götürülmüşken bunları mebus ve senatör yapmak, bunları memleketin kilit noktalarına getirmek doğru mudur?


Türkçüler, Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünde Türk olmayanların ihanetlerinin en büyük rol oynadığını bilmekten doğan bir şuurla devlet makinesinin başında bunlardan kimse bulunmamasını ister. Bir insanın sadık mı, hain mi olduğunu kestirmeye tabiî imkan yoktur. Fakat o insan Türk topraklarında iddiası olan bir cemaate mensupsa ihanet etmesi daima ihtimal içindedir. Bu sebeple onu kilit noktasına getirmek, gaflet, hamakat ve ihanetten başka bir şey değildir.


Türkçülerin dış prensibi bütün Türklerin birleşmesidir. Dışarıdaki Türklerin kaderiyle ilgilimizi kesmenin bize hiçbir güvenlik sağlamadığı son otuz yılın tecrübesiyle belli oldu. Irkdaşlarının yok edilmesine göz yuman bir millet zaten yok olmaya mahkumdur ve buna layıktır. Milletleri millet yapan, uğrunda ölecekleri yüksek ilkelere bağlanmış olmalarıdır. Bugünkü kuşaklar neye, hangi ülküye, nasıl bir düşünceye bağlanmıştır?


Sağdan sola her topluluk tarafından sözde benimsenen ******çülük genç kuşakları heyecanlandıracak bir ülkü müdür? ******çülük denen nesne bir ilâç, bir panzehirdir. Hastalanmış veya zehirlenmiş bir ülkü değildir. Ülkü bir milleti iliklerine kadar heyecanla sarsan düşünce demektir. Uğrunda kanların ve canların harcandığı bir inançtır.


Irkçılık ve Turancılıktan katışma olan Türkçülük bu milleti heyecanla birleştirip yeniden büyük devlet durumuna getirecek ilke olduğu için yürütücü kuvvettir. Başka her düşünce, bugün piyasada olan her ilke, her inanç, her doktrin bölücü, dağıtıcı, üstelik de yabancı köklüdür.


Birleştirici, yürütücü, kalkındırıcı olan yalnız Türkçülüktür. Dışarıdan gelmemiş olan, millî ürün olan Türkçülük…


Bundan dolayıdır ki biz ne istediğimizi biliyoruz. Mütareke yıllarında kurtuluş olarak Bolşevikliği yahut Amerikan mandasını gören soysuzlaşmış aydınlar gibi, bugün de yine Moskova veya Amerikaya yüz döndürmüş olan soysuz aydınlarla Türkiye’nin kurtuluş davası yürütülemez. Didişmelerini yalan ve iftira kampanyasıyla yapan siyasî partilerden hiçbir hayır yoktur. Oy toplamak için Kürt şeyhlerine yahut İmroz Rumlarına taâviz vermenin bir vatan ihaneti olduğunu anlamaktan âciz aşağılıkların millet kaderinde söz sahibi olması korkunç bir felâkettir.


******’ün “Türk milleti, başına geçireceği insanların kanındaki cevher-i asliye dikkat etmelidir” sözü açık anlamı ile “Türk ırkından olmayanları başına geçirme” demektir. Bu söz mücerret bir övünme veya şatafat değil, acı denemelerden doğuş bir gerçek, yabancı soyluların getirdiği felâketlerden alınmış bir derstir. Bunu ******çü geçinip de Türkçülük düşmanlığı yapanları uyarmak için hatırlatıyorum. Yoksa ****** bunu söylememiş olsaydı biz yine ırkçı olacaktık. Aklımız büyük olanlardan ders almayı emrettiği; tarih kendi derslerinden faydalanmayanları bağışlamadığı için ve en sonra yüzyılların gerisinden gelip bize şeref veren millî şuur ve gururumuz böyle gerektirdiği için ırkçı olacaktık.


Şeref meselesine önem vermemiş toplumların sonu kölelik ve hayvanlıktır. Çünkü şeref yalnız insanlarda olan bir duygudur.


Irkçı değil misin? Irkçılığa düşman mısın? Öyleyse sen günün birinde Atenagoras’ı Türkiye Cumhurbaşkanı görmekte sakınca bulmazsın. Belki de Batı Hıristiyan dünyasının sevgisini ve yardımını kazanırız diye düşünürsün.


Sen bir Yahudi sarrafın maliye bakanı olmasına ses çıkarmazsın. Kendi kesesini doldurmasına ve İsrail’e transferler yapmasına rağmen bütçeyi kabartacağı için sevinç bile duyarsın. Hattâ kürt devleti kurmak için bunca Türk’ün kanına giren Şeyh Said’in torunlarından birinin başbakan veya devlet bakanı olmasına da ses çıkarmazsın.


Sen yalnız Türkçülüğe karşı çıkar, Türk ırkçılığını yerer, Turancılığa düşmanlık edersin. Çünkü sen ya Türk ırkına yüzyıllarca kölelik etmiş bir milletin mensubu yahut da beyni işlemeyen, yobazlaşmış, okuduğunu sindirememiş bir budalasın.


Nihâl Atsız, Ötüken Dergisi, 15 Şubat 1966, Sayı: 26
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://ay-maral-can.tr.gg/
 
Biz Ne İstediğimizi Biliyoruz (H. Nihal ATSIZ)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Unutmayacağız! (H. Nihal ATSIZ)
» H. Nihal ATSIZ’ın Vasiyeti
» Nihal ATSIZ’ın Savunması

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
www.maral.ideaboard.net :: Ülkücülük ve Turan-
Buraya geçin: