Kızıl Kürtlerin Yaygarası
(H. Nihal ATSIZ)
1961 anayasasının getirdiği aşırı hürriyetlerden faydalanarak, anayasanın yasakladığı konularda da kıpırdanışlar ve davranışlar olduğu bilinmektedir. Bu türlü davranışlara kalkanlar, kanun bakımından suçlu olduklarını bildikleri için savunma taktikleri de suçlulara has nitelikte, yani iftira, yalan ve şirretlik alanındadır. Bunlar, gerçeklerin ışığına bakamayan baykuşlar gibidirler.
Bu baykuşlar hakikî maksatlarını açığa vuramadıkları için dolambaçlı yoldan gitmeye mecburdurlar. Hakikî maksatları yüzlerine vurulunca da, yüzleri insan yüzü olmadığı için kızarmaz, bütün hayâsız ve şerefsizlerin baş vurduğu yola saparak çamur ve çirkef atarlar.
Ötüken’in Nisan 1967 tarihli 40. Sayısında yayımladığım “Konuşmalar” başlıklı bir yazıda Türkiye’de kürtçülük akımından bahsederek örnekler vermiş, Kürtlerin ilkel bir Fars topluluğu olduğunu belirtmiş ve Cumhurbaşkanı Sunay’ın “Türk olmayan varsa gidebilir” sözünü alarak şöyle demiştim:
Evet… Kürt kalmakta direnir, dört beş bin kelimelik o iptidaî dilleriyle konuşmak, yayın yapmak, devlet kurmak istiyorlarsa gidebilirler. Biz bu toprakları oluk gibi kan dökerek; Gürcülerin, Ermenilerin, Rumların kökünü kazıyarak aldık, yine oluk gibi kan dökerek Haçlıların savaşçı şövalyelerine karşı savunduk. Kürtler 1839 yılına kadar askerlik bile yapmadılar. Viyana’dan Yemen’e kadar her yerde Türk ırkının kanı sebil gibi akarken onlar yaşadıkları dağlarda ve köylerde keçilerini güttüler ve fırsat buldukça hırsızlık ve yağmacılık ederek yaşadılar. İran’la yaptığımız savaşlara yardımcı diye geldikleri zaman da daima fırsat kolladılar ve Türk ordusunun yenildiği çarpışmalarda bu sefer İran’la birleşip onu vurmaktan geri kalmadılar. Birinci Cihan Savaşı’nda bize topyekûn ihanet eden Ermeniler, yerleşik Türk halkını vahşi bir kırgınla bitirmeseydi ve dağlarda, sarp köylerde yaşayan Kürtler bu kırgından kurtulmuş olmasaydı bugün çoğunlukta oldukları illerde de azınlık olarak kalmakta devam edeceklerdi. Fakat yüzde yüz çoğunlukta olsalar bile Türkiye’nin herhangi bir bölgesinde devlet kurmak hayalleri, hayal olarak kalacaktır. Yunanlıların Bizans, Ermenilerin Büyük Ermenistan kurmak hayalleri gibi… Onun için Türk milletinin başını belaya sokmadan, kendileri de yok olmadan çekip gitsinler. Nereye mi? gözleri nereyi görür, gönülleri nereyi çekerse oraya gitsinler. İran’a, Pakistan’a, Hindistan’a, Barzani’ye gitsinler. Birleşmiş Milletlere başvurup Afrika’da yurtluk istesinler. Türk ırkının aşırı sabırlı olduğunu, fakat ayranı kabardığı zaman Kağan Arslan gibi önüne durulmadığını, ırkdaşları Ermenilere sorarak öğrensinler de akılları başlarına gelsin.
Açıkça anlaşılacağı üzere bu satırlar Türkiye’yi bölmek, doğu illerimize bağımsız Kürdistan kurmak isteyen vatan hainlerine karşı yazılmıştır. Türklüğe sadık olanların ve kendisini Türk duyanların bundan kocunmamaları gerekir. Kocunanlar ancak, o yazımda bahsettiğim, vatanı parçalamak isteyen hainlerdir. Bu hainler, suçlu psikozu içinde, şirretlik ve mugalete metodlarına başvurarak bozuk Türkçeleriyle ve yukarıda aldığım parçanın baş tarafını hesaba katmayarak ve yalnız “Türk milletinin başını belaya sokmadan, kendileri de yok olmadan çekilip gitsinler” cümlesini alarak yaygaraya başladılar.
Ötüken’i çıkaranlar “nifak tohumları eken, gözü dönmüş, örümcek kafalı faşistler”miş…
Ben “kardeşi kardeşe düşman etme uğraşında olan sapık zihniyetli birisi”imişim.
“Asıl kovulacaklar, halkları birbirine düşürmek emelinde olan hayalperestler”miş.
“Doğu’nun geri kalmasının nedenleri arasında ekonomik sömürmenin devamı için vatandaşlar arasında mevcut ırk, dil, din ve mezhep farklarını istismar ederek onları düşman kamplara bölmek isteyen zihniyetin karşısında”imişler. “Manevî sömürünün politik alandaki yansıması olan faşizmi, ırkçılığı ve ümmetçiliği nefretle reddediyorlar”mış.
“Islah edilecekler, Çingenelerden ziyade, öncelikle böyle sapık ideolojileri savunanlarmış. Islah edilecekleri yer ise Bakırköy”müş.
Nerde basıldığı belli olmayan bu paçavranın altında 19 tane dernek imzası var. Bunlar sözde kültür derneği, öğrenci derneği, yardımlaşma derneği filanmış. Aslında üç beş kızıl Kürdün ahmak ve iptidaî kafasından çıktığı gibi göstermek için hayalî derneklerin adına başvurulduğu aşikârdır.
Kızıl kafalardan çıktığını gösteren deliller:
1- Bize, yani Türkçülere faşist denmesi. Komünist düşmanlarına kızılların faşist dediği artık herkesin bildiği bir gerçektir.
2- “Millet” yerine “halk” kelimesinin kullanılması. “Asıl kovulacaklar, halkları düşürmek emelinde olan hayalperestlerdir” cümlesindeki “halklar” kelimesi “milletler” anlamında kullanılmıştır. Komünistler “millet” kelimesinden ürktükleri için kullanmaz, onun yerine “halk” derler.
3- Dinî ve millî ülkülerin bir sömürme vasıtası olduğunu iddia edenler de yine komünistlerdir. Bildiride “manevî sömürünün politik alandaki yansıması olan faşizmi, ırkçılığı ve ümmetçiliği nefretle reddederiz “ diyerek kafalarının gerisindeki düşünceyi belli etmişlerdir.
4- Edebî dili bozmak ve halk dili diye bozuk düzen bir dil kullanmak da kızılların mühim marifetidir. Bildirideki şu ibareye bakınız: “Kim kimin başını belâya sokuyor? Ve de kim kimi kovuyor?”
Edebi yazı dilinde “ve” den sonra “de” gelmez. Gelirse böyle gülünç olur.
***
Her türlü fikir ve kültür haysiyetinden mahrum olmalarına rağmen, şimdi şu kızıl Kürtlere kısaca cevabımı verelim:
1- Türkiye’nin doğu illeri, doğu illerinde yaşayan Türklerin ve genel olarak bütün Türk ırkının vatanıdır. Artuklular, Saltuklular, Karakoyunlular, Akkoyunlular’ın hüküm sürdüğü, anıtlar diktiği bölgeler elbette Türk’tür. Türk kalacaktır. Bu bölgelerde daha eski olmak hiçbir şey ifade etmez, maymunlar daha da eskidir.
Hayali Kürdistan’a başkent yapmak istediğiniz Diyarbakır, Büyük Türkmen Beği Uzun Hasan’ın şehridir. Don Kişotlar’ın başkenti olamaz.
2- Türkçü ve gerçekçiyiz. Türkler tarihte devir açmış, medeniyet yaratmış, büyük devlet kurmuş, geniş bölgelerde düzen sağlamış bir ırktır. Türkler çekildikten sonra Yakın Doğu’nun ne duruma düştüğünü görüp ibret alın. Araplar da tarih ve medeniyet yaratmış kalabalık bir milletti. İngilizlerle birleşerek bizden ayrıldıktan sonra başlarına gelmeyen kalmadı. Beş günde Çıfıtlara yenilerek dünyaya rezil oldular. Siz ise ne devlet, ne de medeniyet kurmuş kültürsüz geri bir cemaatsiniz. Farzı muhal yabancıların kanadı altında bir devlet kursanız bile Araplar kadar da dayanamaz, petrol varillerinde çabuk erir, gidersiniz.
3- Ben “kardeşi kardeşe düşman etmek sevdasında süper sapık zihniyetli birisi” değilim ama siz Türk devletini parçalamak isteyen ültra sapık hainlersiniz. Ya Türklük içinde erir, Türklüğü kabullenirsiniz, yahut yok edilirsiniz. Ağa babanız Şeyh Said 1924’te din perdesi altında, bağımsız Kürdistan hayaliyle ayaklanmış ve İngilizlerden yardım görmüştü. Sonu malûm. İsterseniz siz de Moskoflardan yardım alarak bir deneme yapar, sonuçlarına katlanırsınız.
4- Manevî sömürünün politik alandaki yansıması olan faşizmi, ırkçılığı ve ümmetçiliği nefretle reddediyorsunuz ha… Sevimli mütefekkir Kürtleri… Ya komünizm? Ona söz yok değil mi? Çünkü o, maddi olarak sömürüyor. Şu yukarda ki tabir ve tefsirinizle tam komünist olduğunuzu açıkladığınızın elbette farkında değilsiniz.
5- Şu bildiri ile cidden ıslaha muhtaç olduğunuzu da ispat ediyorsunuz. Türk devletinin birliği kaygısı ile yazdıklarımı tımarhanede ıslaha muhtaç birisinin yazısı diye tefsir etmek ne kıratta hainler olduğunuzu ortaya koyuyor. Siz Kürtçülük yapacaksınız; ayrı dil, ayrı okul, ayrı radyo yayını, ayrı basın isteyeceksiniz, devlet kurmak için gizli toplantılar düzenleyeceksiniz, Barzani’yi kahraman ilan edip ona Türkiye’den silah kaçıracaksınız, özel toplantılarda çocuklarınıza Kürtçe şiirler(!) okutacaksınız, içinizde nasılsa profesörlüğe kadar çıkabilmiş olanlar Avrupa’da Kürtçü derneklerle temasa girecek, sonra bunun karşısına çıkana deli diyeceksiniz. Siz deliliğin hainliğe göre ne kadar şerefli olduğunu anlamayacak kadar seviyesizsiniz.
6- “Türk olmayan gider” diye ilk söyleyen Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’dır. Ben onu tekid etmiş oluyorum. Ona da meydan okusanıza… Ama kızıl Kürt’te o yürek nerede? Türkiye’yi parçalamaya kalkıştığınız gün nereye gönderileceğinizi göreceksiniz. Yeter ki o gün gelsin…
Bu konuda söyleyeceklerim daha bitmedi. Bekleyin.
Nihal ATSIZ, Ötüken, 16 Haziran 1967, Sayı: 42