AyMaRaLCaN Admin
Mesaj Sayısı : 2875 Tecrübe Puani : 4634 Aldigi Tesekkürler : 15 Kayıt tarihi : 20/12/13
| Konu: Ahiret Saadetine Götüren İlim, İlimdir Ptsi Ocak 06, 2014 10:06 am | |
| Ahiret Saadetine Götüren İlim, İlimdirAllah (cc) kendi kelamı olan Kur’an’da insanın yaratılış amacına dair şunu söylemiştir: “Ben cinleri ve insanları ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım” ( 52/Zariyat 56) Bu iki taifeden insan olanları ise Allah (cc) yeryüzünün halifesi olarak atamıştır. İlk insan ve ilk peygamber olan Âdem (as)’ı Allah (cc) bir takım ilimlerle donatmıştı : “Adem’e bütün isimleri öğretti” (2/Bakara 31) Bu ayetin tefsirinde imam Kurtubi (rha) şunları zikretmektedir: “Buna karşılık bizde deriz ki: Doğrusu, insanlar arasında bütün dilleri ilk konuşan Âdem (as) olduğudur. Kur’an-ı Kerim de buna tanıklık etmektedir. Nitekim Yüce Allah: “Âdem’e bütün isimleri öğretti” diye buyurmaktadır. Bütün diller ise, “isimler” tabirinin kapsamına girmektedir. Sünnetteki rivayetler de bunu ifade etmektedir. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: “Tencere ve küçük kaba varıncaya kadar (Allah) Hz. Âdem’e bütün isimleri öğretmiştir” (El Camiu Li Ahkamil Kur’an İmam Kurtubi (1/562) çev: M. Beşir Eryarsoy Buruc y.) Âdem (as) bilgili ve konuşabilen birisi idi. Ve kendinde dünyada lazım olacak bütün ilmi toplamıştı. Ebu Musa (ra)’dan, Rasulullah dedi ki: “Âdem cenetten çıkarıldığında kendisine cennet meyvelerinden verildi. Kendisine her şeyin sanatı öğretildi. Sizin meyveleriniz cennet meyvelerindendir. Ancak bunlar (dünyadakiler) bozulur, onlar (cennettekiler) bozulmaz”(Bezzar Musned (8/45) Hds no:3020 ve Heysemi Mecmeuz-Zevaid (8//364) 35 Enbiyalar hakkında zikredilenler Bab: 1=Beşeriyetin babası Âdem (as) hakkında beyan edilenler. Hdsno: 13748= Bezzar ve Tabrani Kebir’de rivayet etmiştir, Ricali Sikattır) Ayeti kerimede zikrettiğimiz hadis Âdem (as)’ın dünyada yaşamak ve orayı imar etmek için bütün bilgilerle donatıldığını ispatlamaktadır. Bunu zikretmemizin sebebi “İslam Medeniyetinin” ilim üzerine kurulduğunun ifadesi olduğunu isbat içindir. Bu noktada kafamızda sorun teşkil edecek bir çok sorunun cevapları verilmiş bulunmaktadır. Allah (cc) müslümanlara yaratılış ve bilgi meselesini açıklamıştır. Bizim yani mü’minlerin nazarında “İnsan bir meçhul” değildir. Ve birilerinin dediği gibi insan yaratılışının ilk zamanları konuşamayan bir mahlukta değildir. İşte Müslüman kitlelere dayattırılıp öğretilen insanlık tarihi ile her şeyi bilen Allah’ın öğrettiği tarih arasındaki fark ortadır Demek ki ilim üzerine kurulan bu medeniyet O’nun esas tabileri olan müslümanların hep aynı zeminde olmasını istemiş ve her zaman ilimle hareket edip, ilimle davet etmeyi bir fariza olarak ortaya koymuşlardır. İlmin kaynağı Allah (cc)’dır. O insanlara müsaade ettiği kadar ilim elde edebilirler. Allah (cc) insanları doğru yaşayıp dünyayı doğru imar etmeleri için peygamberler göndermiştir. Onlar (Allah’ın selamı hepsinin üzerine olsun) Allah (cc)’tan aldıkları ilimle insanları irşad etmişlerdir. Doğru olana yönlendirmişlerdir. İnsanları ilk davet ettikleri husus Allah’ın birliği meselesidir. Gelen her Rasul evvelemirde bunu insanlara aktarmış ve davet etmiştir. Ve her Rasul eğitime bununla başlamışlardır Bu gerçeği Allah (cc) şöyle beyan buyurmaktadır: “Andolsun ki Biz her ümmet arasında: “Allah’a ibadet edin ve tağut’tan kaçının” diye davet etmek üzere bir peygamber göndermişizdir. Allah içlerinden kimine hidayet verdi, kiminin aleyhine olmak üzere sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde gezinin de yalanlayanların sonu nasıl oldu, görün” (16/Nahl36) İslam Medeniyetin’de ilim dünya ve ahiret dengesinden hiç uzaklaşmamış ve insanın yaratılış amacı hep hatırlatılıp alimliğin esasının Allah’ı bilmek olduğu zikredilmiştir. Allah (cc) alimleri şu şekilde tanımlamaktadır : “Allah kendisinden başka ilah olmadığını adaleti ayakta tutarak açıkladı. Meleklerde, ilim sahipleri de (buna iman ettiler). Ondan başka ilah yoktur. Mutlak galibtir, Hakimdir.” (3/Ali İmran 18) Allah’ı birlemek ve tağutu reddetmek ilmin ve alimliğin en yücesidir. Kendimizi ve çocuklarımızı bunun üzerine eğitmek hikmet sahibi olanların bizlere vasiyetidir. Lokman (ra)’nın çocuğunu eğitme metodu bizlere bu hakikati göstermektedir : “Hani Lukmân oğluna öğüt verirken şöyle demişti: Oğulcuğum, Allah’a şirk koşma. Muhakkak şirk büyük bir zulümdür” (31/Lukmân 13) İşte eğitimin temeli Tevhid’e göre ayarlanmalıdır. Allah’ı birleme meselesi ilmin zirvesidir. Ve alim olanların ulaştıkları en üst noktadır. Tevhid ilmi ile eğitilen kişi imam Azam (rha) deyimiyle “Fıkhul-Ekberi = En büyük fıkhı” anlamış olur. Zaten bu ilim, bu anlayış olmadan dünya ve ahiret saadeti gerçekleşemez Bu günün akıllıları ise çocuk eğitirken çocuklarına söyledikleri ilk şeylerden biri, oğlum oku, doktor, avukat, genel müdür ol… Halbuki Lokmân (ra) oğlunun Allah’ı birleyen bir muvahhid olmasını istiyor; çünkü kurtuluş ve rütbelerin en büyüğü budur! “Oğulcuğum, eğer sen bir kaya içinde veya göklerde veya yerde olsan ve o (yaptığın) hardal tanesi ağırlığınca dahi olsa, Allah onu getirir. Muhakkak Allah latiftir. Her şeyden haberdardır” ( 31/Lokmân 16) Lokmân (ra) çocuğuna Allah’ın gözetiminde olduğunu, bu gözetimin küçük büyük hiçbir şeyden beri olmadığını söyleyip her an Allah’ın kontrolünde olduğunu bildirmektedir. Allah’la korkutmaktadır
“Oğulcuğum, namazı dosdoğru kıl, marufu emret, münkerden alıkoy! Sana isabet edene sabret. Çünkü bunlar kesin olarak emredilen işlerdendir. İnsanlardan (büyüklenerek) yüzünü çevirme! Yeryüzünde şımarıklıkla yürüme! Çünkü Allah büyüklük taslayanları ve böbürlenenleri sevmez. Yürüyüşünde mutedil ol. (Konuşurken) sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini eşeklerin sesidir” (31/Lokmân 17-18-19) İşte muvahhid bir babanın çocuklarına yapacağı nasihat bundan başkası olamaz!
Tevhid üzere eğitilen bir çocuk tevhid’den sonra namazla tanışır ve bu tevhidi amele ömrünün sonuna kadar devam eder. Ama zamanımızda bunu çocuğuna söyleyen babalar nerede… Hatta çocuğu: “Baba namaz saatleri okulda ders saatlerine denk geliyor ne yapayım?” dediğinde; babası: “Oğlum sen ufaksın bazen kılmazsan olur!?” demektedir. Bu çocuk Allah’ın kendisine yüklediği görevleri yapmaz, insanların dediğini Allah’ın emrine ters olduğunu bile bile yaparsa ileriki zamanlar için de bu çocuktan Allah’ın emirlerine uyması nasıl beklenir, nasıl gerçek bir kul olması istenir… Hatta çocuk namaz, rızık elde etmek, mevki elde etmek için bırakılır diye düşünse ve bunu yapsa, o babanın bu çocuğa söyleyecek ne sözü kalır?… Rasuller toplumları eğiten en büyük öğreticidirler. Eğitimleri de Tevhid’dir. Tevhidi toplum İslami bir toplumdur. İslam’da şahıs ve cemiyet aynı ölçülere tabidirler. O da Kur’an ve Sünnet’tir. Şekillenmeleri ve eğitilmeleri bu iki kaynağın gölgesinde olur. İslam’da ilimler iki kısımda incelenir. Birincisi Farz-ı Ayn olan, ikincisi Farz-ı Kifaye olan ilimlerdir Farz-ı Ayn olan ilimler kişinin kendisinin yerine getirmesi ile yerine gelecek olanlardır. Kişinin İslam inanç temellerini bilmesi farz-ı ayndır. Namaz, oruç, zekat, hacc gibi ibadetlerde şartları kişinin üzerinde bulunduğunda Farz-ı ayn ilimlerdendir. Farz-ı Kifaye ilimler ise toplum ve cemiyet ile ilgili olan ilimlerdir. Bunların yerine getirilmesi bir grub veya bazen bir kişi üstlendiğinde diğerlerinin üzerinden sorumluluk düşer. Bu ilimlere dünya lazım olacak ilimlerin hepsi girer. Fizik, astronomi, kimya, coğrafya vb. ilimler gibi
Ebu Hureyre (ra)’dan, (Allah Rasulu (sas) şöyle buyurdu: “Hikmetli söz, mü’minin yitiğidir. Bulunduğu yerde onu almaya (herkesten) daha hak sahibi ve lâyıktır” (Rudani Cem’ul Fevaid(1/55) hdsno. 215_Tirmizi’den) Bu hadisi zikretmemizin nedeni Farz-ı Kifaye ilimlerde ilim adına kişiliği ve şahsiyeti ne olursa olsun söylediği sözde hikmet varsa onu alırız, hatta onu almada herkesten daha fazla hak sahibi biziz diye belirtmek içindir. Yalnız bu ilimler bizim dini kişiliğimiz yani müslümanlığımızla çatışmadığı müddetçe böyledir. Eğer bu ilimleri öğrenmek adına Farz-ı ayn olanlardan ödün veriyorsak bu bizim dünyevileştiğimizin göstergesidir İşgal edilmiş bu İslam topraklarında öğretmen, doktor, hakim olmak için önce Üniversitenin kapısına inancını, başörtüsünü ve İslami kişiliğini koyman gerekiyorsa bu ilmi tağutilerden almak gerekmez, hatta, aksine davrandığında onlarla aynileşme gündeme girmiş olur. Bu söylediklerimize aşırı tepki verenler olacak, kötü itham edenler dahi çıkıp dar düşünmekle suçlayabilecektir. Ama şunu düşünmelerini onlardan isterim. Geçici bir dünya hayatı için, mevki için tağutilerin ilim diye dayattırdığı şeyler için sonsuz Ahiret hayatının mutluluğu ve inanç bırakılır mı? Bakın bu söylediklerimiz bu ilimlerin küçük görüldüğünden veya yersiz görüldüğünden değil. Yalnız inancın korunması açısından dillendirilen bir meseledir Müslümanların elbette bayan bir doktora ihtiyacı olabilir ama inancını koruyan, şahsiyetini koruyan bir ortam içinde olması kaydıyla… Asli itibariyle bu konuda bir ve birkaç kişinin dışında gerçekten bu ilim dallarında çalışan insanların bir dönem sonra kendilerinin dünyalıkları peşinde koştuklarını İslami dertlerinin yalnızca okul yıllarında kaldığını görürsünüz!… İslam adına İslam inancını reddederek, İslamı istemeyen tağutilerden nasıl ilim alınacağı düşünülmelidir Tağuti anlayışların düzenlerini döndürmeleri için onların kurumlarını onların adlarına işletecek çağdaş kölelere ihtiyaçları vardır. Firavuni sistemler hep böyle işlemiştir. İşleticiler Firavunlaşınca, karşısındakiler Musa (as)’ın söyleyip yaptıklarını yapmalıdırlar. Musa (as) gelip israiloğullarını da yanına alarak Mısır’dan ayrılmak isteyince, Firavn kendi işlerini yapacak kimsenin kalmamasının ve sözünü dinletecek kimsenin olmamasının da verdiği telaşla Musa (as) ve israiloğullarının peşine takıldı… Takıldı ki tekrardan Mısır’da işleri yapacak köleleri olsun. Bu hışımla Musa (as)’ı takib eden Firavn ve orduları açılan denizin kapanacağını bile düşünme fırsatı bulamadan kızıl denize daldılar. Ve Allah Firavn ve ordularını helak edip boğdu Rasulullah (sas) : “İlim talebi her müslümana farz’dır”(İbni Mace Mukaddime bab 17 Hdsno.224) demektedir Ama müslüman için bu geçerlidir. Müslüman kaldığımız müddetçe böyledir. Müslümanlığın en küçük biriminden bile ödün vermemizi istiyorlarsa böyle bir meselede mü’min akidede pazarlık olmadığını bilecek ve izzetiyle o mevkileri -ki hangi meslek olursa olsun- terk edecektir Kafirlerin bu ilimde ileri gitmeleri bizi aldatmasın
Allah(cc) onlar hakkında ne diyor? “Dünya hayatından sadece görüneni bilirler. Onlar ahiretten ise tamamen gafildirler” (30/Rum 7) Başka bir ayette de, “Bizi anmaktan yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimseden yüz çevir. İşte onların erişebilecekleri bilgi budur. Şüphesiz Rabbin yolundan sapanı da iyi bilir ve o yola geleni de iyi bilir” ( 53/Necm29-30) Bizler dünyayı unutmadan Ahireti düzene koymaya çalışan ve dünyanın bizim için yalnız bir imtihan yeri olduğunu unutmadan, esas görevimiz olan Abd’lik yani kulluk rütbesini her daim layıkıyla taşıyıp Allah’a müslüman olarak kavuşanlardan olmalıyız. Bu din ilimle başladı ilimle devam etmektedir. Allah’ı bilmek ise ilimlerin en büyüğüdür. Bu ilme sahib olmadan Allah’ın karşısına çıkacağınız Prof, Doç, Dr, Başbakan, Cumhurbaşkanı, General vb. rütbelerin Allah indinde değeri olmadığı gibi bir anlamı da yoktur Fizik bilmeden ölünürse bir şey olmaz, ama inanç bilinmeden ölünürse kişinin bedbahtlığı sonsuz olur. Her şeyi Tevhid terazisinde ölçüp biçen bir nesle ve Müslüman olarak yaşayıp, ölenlere selam olsun | |
|